TIP SÖZLÜĞÜ

 

 

A, B, C-Ç, D, E, F, G, H, I-İ, J, K, L, M, N, O-Ö, P, R, S-Ş, T, U-Ü, V, Y, Z

 

ABDOMEN: Karın, batın.

ABORTUS: Çocuk düşürme, düşük.

ABSANS: Kısa süreli şuur kaybı.

ABSE: Çevre dokulardan kese tarzında doku ile sınırlı, içerisi cerahat ile dolu oluşum.

ABSORBSİYON: Emilme, örn. sindirim, gıdaların barsaklarda absorbsiyonudur denilebilir.

ADRENALİN: Böbreküstü bezlerinin iç kısımları tarafından salgılanan bir hormondur. Tabiatta bu hormonun görevi, organizmayı acil harekete hazırlamaktır. Etkisini, nabzın atışı, kanın iç organlar ve deriden kaslara sevk edilmesi, karaciğerdeki glikojenin glikoza değişmesi ve böylelikle acil bir enerji kaynağı sağlanması şeklinde gösterir.

AFAKİ: Gözde, lensin olmaması.

AGLÜTİNASYON: Sıvı bir süspansiyonda, ufak cisimciklerin bir araya gelip birbirlerine yapışmasıdır.

AGORAFOBİ: Geniş, açık bir sahada yalnız kalınca hissedilen, kontrol edilemeyen bir korkudur.

AKNE: Yüz, omuzlar, sırt ve göğüsteki yağ bezleriyle ilgili kronik bir deri hastalığıdır. En çok 14-20 yaşlar arasında görülür ve bu hastalığın tipik belirtileri olan siyah noktalar, sivilceler, gençlerin bu en hassas devirlerinde genellikle psikolojik rahatsızlıklara yol açar. Yağ bezlerinin kanalında bir tıkaç oluşur ve bu tıkacın başı sertleşip siyahlaşır. Bazen, kanal tıkalı olduğu halde, bez yağ salgılamaya devam eder ve böylece içi yağ dolu bir kist oluşur. Siyah noktalara tıpta komedon adı verilir.

AKONDROPLAZİ: Tedavisi olmayan, sebebi bilinmeyen kalıtsal bir cücelik tipidir. Gövde normal büyüklükte olup, kol ve bacaklar anormal derecede kısa ve baş normalden büyüktür.

AKKOMODASYON: Gözün optik sisteminin çeşitli uzaklıklara uyum yaparak net görmenin sağlanması.

AKROMEGALİ: Beyin tabanında bulunan hipofiz bezinin ön bölümünün aşırı çalışmasına bağlı bir durumdur. Büyüme tamamlanmadan, kemiklerin uzaması sona ermeden erken çağlarda baş gösterirse jigantism adı verilen dev görünüm oluşur. Bozukluk büyüme çağının bitiminden sonra baş gösterirse, el ve ayakların genişlemesi, çene ve burnun büyümesi ve sesin kalınlaştığı görülür.

AKUSTİK SINIR: İşitme sınırı.

AMBLİYOPİ: Gözde belirli bir bozukluk olmaksızın oluşan görme tembelliği.

ANALJEZİK: Ağrı kesici.

ANERJİ: Özel bir antijene cevap verilmemesi hali. Organizmanın savunma yeteneğinin kaybolması.

ANESTEZİ: Ameliyat sırasında ağrı duyulmaması için, ameliyattan önce hastaya bir iğne yapılır ya da solunum yoluyla bir gaz verilir. Hastanın bilincini yitirerek uykuya geçmesine narkoz, böylece vücudundaki ağrıları duyamayacak duruma gelmesine anestezi, bu duyu yitimine yol açan maddelere de anestezik denir.

ANKSİETE: Kaygı, iç sıkıntısı. (Korkudan farkı; süresi-uzundur-; şiddeti-daha hafiftir-; belirginliğidir-sebep belirsizdir-.)

ANTİENFLAMATUAR: İltihabi reaksiyonu önleyen madde, ilaç.

ANTİSEPTİK: Mikropları; insan, hayvan ve bitkilerin dokularına yerleşerek hastalığa yol açan bakteri, virüs, mantar gibi tek hücreli asalak canlıları yok etmek sağlıklı yaşamın temel koşullarından biridir. Antiseptik, antibiyotik ve dezenfektan gibi değişik adlarla anılan birçok madde bu amaçla geliştirilmiştir. Ama genel olarak "mikrop" öldürücüler denen tüm bu maddelerin bazı özellikleri ve kullanımları farklıdır.

ANTİSEPTİKLERİN TARİHİ: İnsanlar, "mikrop kuramının" bulunmasından yüzyıllarca önce neden ve nasıl etki yaptığını bilmeksizin antiseptikleri kullanıyorlardı. Örneğin çiğ etin bol tuz ve baharatla yoğrularak sucuk biçiminde saklanması, sebzelerin yoğun bir tuz ve limon ya da sirke çözeltisi içinde bekletilerek turşu yapılması, bakterileri büyük ölçüde yok ederek bu besinlerin bozulmasını önlüyordu. Bugünkü antiseptikler ise Louis Pasteur'ün değerli çalışmalarının ürünüdür.

ANTİSEPTİKLER NASIL ETKİ YAPAR ?
Kimyasal antiseptiklerin mikroplar üzerinde nasıl etkili oldukları tam olarak açıklanamamıştır. Bu maddeler doğrudan doğruya mikrop hücresine girerek yaşamsal işlevlerini engelleyebileceği gibi, mikrop hücresinin dış zarını eriterek de yıkıcı etki gösterebilir. Ne var ki birçok antiseptik normal hücreler üzerinde de aynı etkiyi yapar. Bu yüzden bu maddelerin dikkatli kullanılması gerekir. Bazı antiseptikler ağızdan alındığında ya da vücuda şırınga edildiğinde ağır sonuçlara, hatta ölüme yol açabilir.

ANTİSPAZMODİK: Spazm çözücü, daha çok iç organlardaki düz kasların kasılmalarını çözen ilaç grubuna verilen isim.

ANTİSTATİK: Statik elektrik birikimini önleyen madde.

ANTİTOKSİK: Toksin giderici.

ANTİTÜSSİF: Öksürük giderici.

ANTİVİRAL: Virüslere etkili, virüslerin zararlı etkilerini önleyen.

ANÜLER: Halka şeklinde.

ANÜRİ: İdrar çıkaramama.

ANÜS: Makat, sindirim kanalının bitiş kısmı.

AORTA: Kalpten çıkan, vücudun en büyük damarı, kalpten çıktıktan sonraki kavisli bölümüne arcus aorta, göğüs kafesi içerisinde seyreden kısmına torasik aorta ve karın içerisinde seyreden bölümüne de abdominal aorta denir.

AORTİK ANEVRİZMA: Aort damarının herhangi bir bölümünde görülen genişleme.

APANDİSİT: Kör barsak (apendiks) iltihabı.

APATİ: Çevre ile anormal derecede ilgisizlik, duygusuzluk, kayıtsızlık.

APEKS: Uç, tepe, zirve.

APİROJEN: Ateş yükselmesine neden olan herhangi bir madde taşımayan.

APNE: Solunumun geçici bir zaman içinde durması.

APOPLEKSİ: Felç, inme.

ASETABULUM: Uyluk kemiğinin başının, kalça kemiği ile eklem yaptığı çukurluk.

ASETİLSALİSİLİK ASİT: Yaygın olarak kullanılan ve bilinen aspirinin kimyasal adı.

ASİDOZ: Organizmanın asit baz dengesinde asit istikametinde bozulma sonucu ortaya çıkan entoksikasyon tablosu.

AŞİL TENDONU: Baldır arka kısmındaki kas grubunun, topuk kemiğine birleşmesini ve ayağın aşağı yukarı hareketini sağlayan yapı(kiriş).